|
|

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
27/8/2007 - Esselamu Aleyküm
|
11/5/2007 - PEYGAMBERİMİZ GELSE...

PEYGAMBERİMİZ GELSE
 
Eğer bir gün peygamber ziyaretimize gelse, yalnızca bir kaç günlüğüne.
Aniden çalsa kapımızı, doğrusu merak ediyorum neler yapacağımızı.
Ama biliyorum böylesi şerefli bir konuğa evimizin en güzel odasını açacağımızı.
Yemeklerimizin en iyisini sunacağımızı.
Ve inandırmaya çalışacağımızı,
onu evimizde görmekten dolayı duyduğumuz hazzı
Ama söyleyin bana,
Peygamberi evinize doğru gelirken gördüğünüzde, onu kapıda mı karşılayacaksınız.
Yoksa onu içeriğe davet etmeden önce,
o sabah aldığınız gazeteleri dergileri çabucak toplayıp kanepenin altına mı atacaksınız.
Peki, açık mı bırakacaksınız pembe dizi oynayan televizyonunuzu.
Kim bilir belki de ağzımızdan hiç çıkmamış olmasını dilerdik,
Gün içinde ediverdiğimiz bir sürü yalan ve hakaret.
Peki ya kasetlerimizi, hızlı müziklerimizi, yeni çıkan starların son albümlerini de ortalıktan kaldıracak mıyız bir çırpıda.
Belki de onların yerine raflarda yıllardır boynu bükük bekleyen kitaplardan mı serpiştireceğiz ortalığa.
Peki, hemen evimize girmesine izin verecek miyiz,
Yoksa ne olur bir dakika diye yalvararak kapıda hangisini kaldırayım, neyi yok edeyim nasıl gizliyiyim diye koşuşturacak mıyız evimizin içinde bin bir telaşla.
Merak ediyorum eğer peygamber bir kaç günlüğüne bizimle birlikte yaşasa
Yapmaya devam eder miyiz her zaman yaptığımız işleri.
Mesela götürebilecek miyiz yanımızda her gittiğimiz mekâna, onu da?
Tanıştırmaktan onur duyacak mıyız, en yakın arkadaşlarımızla?
Şöyle diyelim ya da, o gelince bir kaç günlüğüne değişmeli mi hayatımız ve planlarımız?
Şimdi söyleyelim birbirimize açık yüreklilikle,
Kalmasını ister miyiz hayatımızın sonuna kadar bizimle?
Yoksa rahat bir nefes mi alırız, ziyareti bitip çabucak gidiverdiğinde?
Gerçekten bilmek ilginç olabilirdi değil mi?
Eğer bir gün peygamber aniden ziyaretimize gelse, yapacağımız şeyleri?
|
26/4/2007 - Affeder Misin Allah´ım ?..
Yüklensem günahlarımı sırtıma
Tüm mahcubiyetimi alsam yanıma
Biraz da utanç duyarak kapına
Gelsem affeder misin Allah´im ?..
Gözlerim dolu yaslarla
Günahlarımın verdiği pişmanlıkla
Ama beni affedeceğin umuduyla
Gelsem beni affeder misin Allah´im ?
Vereceğim hesabin korkusuyla,
Benden geriye kalmış günahların tortusuyla,
Ama Rabbim sana duyduğum büyük aşkla
Gelsem beni affeder misin Allah´ım ?
Hatalarımı bilsem de bas koydum yoluna
Sen çok affedicisin bağışlayıcısın ama
Benim de günahlarım çok fazla
Böyle iken Gelsem kapına affeder misin Allah´im?
Belki yüzüm yok gelmeye
Ama başka yerim yok gitmeye
Kalbimde ki sonsuz sevgimle
Gelsem beni affeder misin Allah´im
|
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

Sahabelerin kendileri essiz olduğu gibi sevgi ve muhabbetleri de misilsizdi. Onu seven zaten zeki ölümsüz sürer.
 
Bir gün Rahmet Nebinin mübarek huzuruna bir adam geldi:
 
-Ey Allah´in Resulü, dedi, Seni o kadar seviyorum ki, sen aklıma gelince, hemen gelip seni görmesem, canim çıkacak gibi oluyor. Sonra Ahireti düşünüyorum... Orası da bir başka alem... Eğer Cennet´e girersem, elbet Senden daha aşağı derecelerde olacağım. Belki Seni hiç göremeyeceğim. Senden ayrılmak bana çok zor geliyor. Ben istiyorum ki, Cennet´te de Seninle beraber olayım!...
 
Kendisini ask ve muhabbetin seline kaptıran bu sahabeye karşı Allah´in Resulü bir cevap vermedi. Belki de Rabbinin vahyini bekliyordu.
 
Sonra Alemlerin Rabbi ve Din günün Maliki su mübarek ayeti inzal buyurdu:
 
" -Kim Allah´a ve Peygambere itaat ederse iste onlar, Allah´in kendilerine nimetler verdiği Peygamberlerle, Sıddıklarla, Şehitlerle, iyi adamlarla beraberdirler. Onlar ne iyi arkadaştır." Nisa:69
 
Kainat´in Efendisi, hemen o sahabeyi huzuruna çağırarak, bu ayeti ona okudu. O da saadet ve sevkinden uçacak gibi oldu...
 
İşte kul...Ve iste gerçek aşkın semeresi...
|
|
|

Kainat Gülü:
Kainat Gülü Hz.Muhammed (s.a.v) hemen herkese karşı gülümseyen bir çehre ile şefkat ve sevgi gösterirdi. Onaylamadığı olaylar karşısında hafifçe yüzü kızarır, alnının ortasındaki damarlar çıkar, ancak kimseye karşı kırıcı bir kızgınlık sergilemezdi.
Çok gülmenin,kahkahalarla kendinden geçmenin kalbi öldürdüğünü işaret eden Allah Resulü, müminin mümine tebessüm göstermesini sadaka saymıştı. Genelde tebessüm eden, nadiren dişleri görünecek derecede gülen Efendimiz, bazı olaylar karşısında gülmüş, hatta yalansız hakiki esprilerle insanları güldürmüştür. Şimdi, Gülü gülümseten birkaç sahne izleyelim:
İnanmazsan Omzum Şahit:
Mekke fethedilmiş, İslam'ın zafer kazanan ordusu tebliğ yapmak üzere yakın kabilelere doğru yürüyor. Resulullah'a süt anneliği yapan Halime'nin kabilesi Sâd Oğulları da bu kabilelerden. Sâd Oğullarından küçük çaplı direniş gösterenler olsa da İslam'ı kabul ediyorlar.
Resulullah bizzat el tutmak şeklinde sıraya giren erkeklerle biatleşirken; Onu görmekte ısrar eden bir hanıma İslam askerleri engel oluyor. Hanım: "Ben onun kardeşiyim, mutlaka Onunla konuşacağım, bırakın beni!" diye feryat ederken uzaktan olayı izleyen Allah Resulü:"Bırakın gelsin" buyurunca hanım huzura geliyor.Aralarında şu konuşma geçiyor:
 
-Ey Muhammed, ben senin kardeşinim. Küçük yaşta bizim kabilemizde annem Halime sana süt verdi. Biz süt kardeşiz ya Muhammed! Süt kardeşin Şeyma'yı hatırlamadın mı?
Aradan 50 yılı aşkın bir süre geçmiş. Henüz 3-5 yaşlarında süt kardeşleri ile birlikte olmuş, bir daha onları hiç görmemiş Resul. Konuşan kişinin Şeyma olduğundan emin olmak istiyor:
-Nereden bileyim senin Şeyma olduğunu? Delilin ne?
Hz.Şeyma durum karşısında bunalıyor. Yayla günlerinden misaller veriyor. Nasıl oyun oynadıklarını, keçileri kovaladıklarını, kır çiçeklerinden demetler yaptıklarını anlatıyor bir bir. Ancak Resul ikna olacak gibi değil. Tekrarlıyor:
-Bana açıkça bir delil göster! Ne bilelim senin Şeyma olduğunu.
Hz.Şeyma son bir gayretle konuşuyor:
-Tamam, işte sana delilim, şimdi göreceksin!..
Gömleğinin düğmelerini çözüp sol omzunu açtıktan sonra Resule:
-Muhammed, hani bir gün süt kardeşin Abdullah'la çayırda güreş tutmuştunuz da sen onu yenmek üzere iken ben kardeşimi kollamak üzere araya girmiştim. Sen de o zaman var gücünle bana yönelmiş, omzumu ısırmıştın!.. Bak yıllar geçti diş izlerin hala omzumda… Bunu da mı hatırlamadın?...
Resulullah, başını çevirir:
-Tamam, kapat omzunu Allah iyiliğini versin!..
Bunu derken Resul, Şeyma'nın ispat gayretinden öyle hoşlanır ki; uzun süre gülmekten kendini alamaz. Olayı hatırlamıştır. Şeyma kelime-i şehadet getirir.
Resul: "Şeyma'ya ikramda bulunun, ganimetlerden hediyeler verin" diye emir buyurur.
Yaşlı Kadınların Cennette Yeri Yok?:
Medine’li ihtiyar kadınlardan biri Resule gelir.Gayet samimi bir istekle sorar:"Ya Resulullah ben cennete girebilecek miyim?"
Resul:
-Yaşlı kadınların cennette yeri yok!..
Bunun üzerine derin bir hayal kırıklığı yaşayan kadın iç çekerek, ağlayarak evine doğru yönelir. Resul tebessüm eder, son derece keyifle güler. Ardından seslenir:
-Gel, geeeel... Bak dinle!.. Yaşlı kadınların cennette yeri yok, çünkü oraya yaşlı değil, olgun ve zinde bir yaşta gireceksin!..
Bunun üzerine ihtiyat kadın gözyaşlarını siler, yüzünde aldığı müjdenin sevinç pırıltıları ve minnetle oradan ayrılır.
Suratımız Bulamaç Oldu:
Aişe-i Hümeyra (r. a) anlatıyor: "Bir miktar un bulamacı pişirip getirdim. Resulullah (s. a.v) diğer eşi Sevde ile benim aramda oturuyordu. Sevde'ye "Buyur bu yemekten ye!" dedim. O yemek istemedi.
Tekrar; "Ye!" diye ısrar ettiysem de yine O, yemekten kaçındı.
Ben bu sefer; "Ya yersin,ya da yüzüne gözüne sıvaştırırım!" dedim ama O yine yemedi. Ben bunun üzerine elimi bulamacın içene sokup Onun yüzüne çaldım. Resulullah(s. a.v) güldü ve kenara çekilip Sevde'ye: "Sen de onun yüzüne sür!" dedi.O da benim yüzüme sürdü. Nebi (a.s.) bizi seyrederken uzun uzun güldü.
O esnada Hz.Ömer (r.a) hane-i saadetin kapısına gelerek; "Ya Abdullah!" diye seslendi. Cenab-ı Resul (s.a.v) O'nun içeriye gireceğini sanarak bize:
"Kalkın yüzlerinizi yıkayın" dedi.
Ben, Resulullah (s. a.v)'ın Ömer (r. a)' den çekinmesinden dolayı, daima Ömer'den korkardım. O gün hücremizde bir şenlik havası esmiş, Resul çok keyiflenmişti.
***
Henüz gerçek manada tanımlanamayan insanoğlunu tarife çalışan cümlelerden biri de "Gülen tek canlı" olması.
Gülmek; yüzünüzde güller açması demek.
Gülmek; sevgiyi sevilene izhar etmek.
Gülmek; nefretle bakana hükmen galip gelmek.
Gülmek; gönül kalelerini silahsız fethetmek!..
Gülmek yakışırdı Efendime!...
Surat asmak Ebu Cehillerin olsun!..
Mümin; gülümseyen, güldüğünde simasında Cemalullah seyredilen insandır.
Lütfen gülümseyiniz!...
|
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
29/10/2006 - Kainat Gülü
10/10/2006 - HER GECE 5 ŞEYİ YAPMADAN YATMA

Kainat Gülü:
Kainat Gülü Hz.Muhammed (s.a.v) hemen herkese karşı gülümseyen bir çehre ile şefkat ve sevgi gösterirdi. Onaylamadığı olaylar karşısında hafifçe yüzü kızarır, alnının ortasındaki damarlar çıkar, ancak kimseye karşı kırıcı bir kızgınlık sergilemezdi.
Çok gülmenin,kahkahalarla kendinden geçmenin kalbi öldürdüğünü işaret eden Allah Resulü, müminin mümine tebessüm göstermesini sadaka saymıştı. Genelde tebessüm eden, nadiren dişleri görünecek derecede gülen Efendimiz, bazı olaylar karşısında gülmüş, hatta yalansız hakiki esprilerle insanları güldürmüştür. Şimdi, Gülü gülümseten birkaç sahne izleyelim:
İnanmazsan Omzum Şahit:
Mekke fethedilmiş, İslam'ın zafer kazanan ordusu tebliğ yapmak üzere yakın kabilelere doğru yürüyor. Resulullah'a süt anneliği yapan Halime'nin kabilesi Sâd Oğulları da bu kabilelerden. Sâd Oğullarından küçük çaplı direniş gösterenler olsa da İslam'ı kabul ediyorlar.
Resulullah bizzat el tutmak şeklinde sıraya giren erkeklerle biatleşirken; Onu görmekte ısrar eden bir hanıma İslam askerleri engel oluyor. Hanım: "Ben onun kardeşiyim, mutlaka Onunla konuşacağım, bırakın beni!" diye feryat ederken uzaktan olayı izleyen Allah Resulü:"Bırakın gelsin" buyurunca hanım huzura geliyor.Aralarında şu konuşma geçiyor:
-Ey Muhammed, ben senin kardeşinim. Küçük yaşta bizim kabilemizde annem Halime sana süt verdi. Biz süt kardeşiz ya Muhammed! Süt kardeşin Şeyma'yı hatırlamadın mı?
Aradan 50 yılı aşkın bir süre geçmiş. Henüz 3-5 yaşlarında süt kardeşleri ile birlikte olmuş, bir daha onları hiç görmemiş Resul. Konuşan kişinin Şeyma olduğundan emin olmak istiyor:
-Nereden bileyim senin Şeyma olduğunu? Delilin ne?
Hz.Şeyma durum karşısında bunalıyor. Yayla günlerinden misaller veriyor. Nasıl oyun oynadıklarını, keçileri kovaladıklarını, kır çiçeklerinden demetler yaptıklarını anlatıyor bir bir. Ancak Resul ikna olacak gibi değil. Tekrarlıyor:
-Bana açıkça bir delil göster! Ne bilelim senin Şeyma olduğunu.
Hz.Şeyma son bir gayretle konuşuyor:
-Tamam, işte sana delilim, şimdi göreceksin!..
Gömleğinin düğmelerini çözüp sol omzunu açtıktan sonra Resule:
-Muhammed, hani bir gün süt kardeşin Abdullah'la çayırda güreş tutmuştunuz da sen onu yenmek üzere iken ben kardeşimi kollamak üzere araya girmiştim. Sen de o zaman var gücünle bana yönelmiş, omzumu ısırmıştın!.. Bak yıllar geçti diş izlerin hala omzumda… Bunu da mı hatırlamadın?...
Resulullah, başını çevirir:
-Tamam, kapat omzunu Allah iyiliğini versin!..
Bunu derken Resul, Şeyma'nın ispat gayretinden öyle hoşlanır ki; uzun süre gülmekten kendini alamaz. Olayı hatırlamıştır. Şeyma kelime-i şehadet getirir.
Resul: "Şeyma'ya ikramda bulunun, ganimetlerden hediyeler verin" diye emir buyurur.
Yaşlı Kadınların Cennette Yeri Yok?:
Medine’li ihtiyar kadınlardan biri Resule gelir.Gayet samimi bir istekle sorar:"Ya Resulullah ben cennete girebilecek miyim?"
Resul:
-Yaşlı kadınların cennette yeri yok!..
Bunun üzerine derin bir hayal kırıklığı yaşayan kadın iç çekerek, ağlayarak evine doğru yönelir. Resul tebessüm eder, son derece keyifle güler. Ardından seslenir:
-Gel, geeeel... Bak dinle!.. Yaşlı kadınların cennette yeri yok, çünkü oraya yaşlı değil, olgun ve zinde bir yaşta gireceksin!..
Bunun üzerine ihtiyat kadın gözyaşlarını siler, yüzünde aldığı müjdenin sevinç pırıltıları ve minnetle oradan ayrılır.
Suratımız Bulamaç Oldu:
Aişe-i Hümeyra (r. a) anlatıyor: "Bir miktar un bulamacı pişirip getirdim. Resulullah (s. a.v) diğer eşi Sevde ile benim aramda oturuyordu. Sevde'ye "Buyur bu yemekten ye!" dedim. O yemek istemedi.
Tekrar; "Ye!" diye ısrar ettiysem de yine O, yemekten kaçındı.
Ben bu sefer; "Ya yersin,ya da yüzüne gözüne sıvaştırırım!" dedim ama O yine yemedi. Ben bunun üzerine elimi bulamacın içene sokup Onun yüzüne çaldım. Resulullah(s. a.v) güldü ve kenara çekilip Sevde'ye: "Sen de onun yüzüne sür!" dedi.O da benim yüzüme sürdü. Nebi (a.s.) bizi seyrederken uzun uzun güldü.
O esnada Hz.Ömer (r.a) hane-i saadetin kapısına gelerek; "Ya Abdullah!" diye seslendi. Cenab-ı Resul (s.a.v) O'nun içeriye gireceğini sanarak bize:
"Kalkın yüzlerinizi yıkayın" dedi.
Ben, Resulullah (s. a.v)'ın Ömer (r. a)' den çekinmesinden dolayı, daima Ömer'den korkardım. O gün hücremizde bir şenlik havası esmiş, Resul çok keyiflenmişti.
***
Henüz gerçek manada tanımlanamayan insanoğlunu tarife çalışan cümlelerden biri de "Gülen tek canlı" olması.
Gülmek; yüzünüzde güller açması demek.
Gülmek; sevgiyi sevilene izhar etmek.
Gülmek; nefretle bakana hükmen galip gelmek.
Gülmek; gönül kalelerini silahsız fethetmek!..
Gülmek yakışırdı Efendime!...
Surat asmak Ebu Cehillerin olsun!..
Mümin; gülümseyen, güldüğünde simasında Cemalullah seyredilen insandır.
Lütfen gülümseyiniz!...
|
Yorum ( 0 ) :: Yorum yaz! :: Bağlantı |
 

( HER GECE 5 ŞEYİ YAPMADAN YATMA)
PEYGAMBERİMİZ (s.a.v) ALİ h.z ŞÖYLE DEDİ:-
YA ALİ BEŞ ŞEYİ YAPMADAN YATMA:-
1-KUR'ANIN HEPSİNİ OKUMADAN YATMA.
2-DÖRT BİN DİRHEM SADAKA VERMEDEN YATMA.
3-KABEYİ ZİYARET ETMEDEN YATMA.
4-CENNETTE YERİNİZ HAZIRLAMADAN YATMA.
5-KÜS OLDUĞUN BİRİYLE BARIŞMADAN YATMA.
 
ALİ radıyallahu anhu bu nasıl olur ya resulALLAH dedi.?
PEYGAMBERİMİZ(s.a.v) ŞÖYLE BUYURDU:-
BİLMİYORMUSUNKİ:-
 
1- (3 kere) İHLAS SÜRESİ KUR'ANIN HEPSİNE EŞİTTİR.
 
2-(4 kere) FATİHA SÜRESİ 4 BİN DİRHEME EŞİTTİR.
 
3- (10 kere) LAİLAHE İLLALLAHU VAHDEHU LA ŞERİKELE
LEHÜ EL'MÜLKÜ VE LEHÜ EL'HAMDÜ
YUHYİ VE YÜMİTU
VE HÜVE ALA KÜLLİ ŞEY'İN KADİYR demende kabeyi ziyarete eşittir
 
4-(10 kere) LA HAVLE VELA KUVVETE İLLA BİLLAHİ
EL ALİY EL AZİYM demen cennette yerini hazırlamana vesiledir.
 
5- (10 kere) ESTAĞFURULLAHİ EL AZİYM ELLEZİ LAİLAHE İLLA HU EL HAY EL KAYYUM VE ETUBU İLEYHİ demen darğın ve husumetli olduğun insanlarla barışmış derecesinde ecre vesiledir.
 
RABBİM BİZLERİ CENNETİNE DAHİL EYLESİN
AMİN DU'A LARLA
|
|
Bismillahirrahmanirrahim
Allah’ım
Lütfet ki, gittiğimiz her yere barış götürebilelim
Bölücü değil, bağdaştırıcı, birleştirici olabilelim.
Nefret olan yere sevgi,
Yaralanma olan yere affedicilik,
Kuşku olan yere, inanç,
Ümitsizlik olan yere ümit
Karanlık olan yer aydınlık,
Ve
Üzüntü olan yere sevinç saçıcı olmayı
Bize lütfet ya Rabbi...
Kusurları gören değil, kusurları örtenlerden;
Teselli arayanlardan değil, teselli verenlerden;
Anlayış bekleyenlerden değil, anlayış gösterenlerden;
Yalnız sevilmeyi isteyenlerden değil, sevenlerden olmamıza yardım et...
Yağmur gibi
Hiçbir şey ayırd etmeyip,
Aktığı her yere canlılık bahşedenlerden;
Güneş gibi
Hiçbir şey ayırd etmeyip,
Işığıyla tüm varlıkları aydınlatanlardan;
Toprak gibi
Her şey üstüne bastığı halde,
Hiçbir şeyini esirgemeyip,
Nimetlerini herkese verenlerden olmayı
Bize lütfet...
Alan ellerin değil, veren ellerin;
Affedici olduğu için affedilenlerin;
Hak ile doğan, hak ile yaşayan, hak ile ölenlerin
Ve
Sonsuz hayatta yeniden doğanların safına katılmayı
Bize nasip eyle...
Amin...
|
Gel ey sevgili
 
Ya Resûlallahözledik seni...
Seni çok özledik Ya Resûlallah.
Su kötülüklerle bezenmiş kirletilmiş dünyaya,
Sırtımı dönüp, gözlerimi kapatıp, seni arıyorum
kaybolan yerlerde...
Seni her geçen gün daha çok kaybeden bu ümmetin,
O hâle geldi ki, kâfiri dost bilip İslâm'ı önlerine serdi.
Maksadım şikâyet değil; hüznündeyim Sevgili,
Yokluğunun hüznünde...
Ayaklandı kâfirler...
Gel ey Sultanim...
Sen varken dil uzatamazlardı ne Rabbimize ne de
dinimiz İslâm'a.
Simdi kudurdular, beter oldular.
Rabbimizi inkâr ediyorlar.
Hâlâ İslâm'a çamur atıyorlar.
Ve biliyor musun ey Allah'ın Resulü, elbette görüyorsundur:
Simdi de sana hakaret ediyorlar...
Bunların sonu ne olacak?
Cehenneme sigar mi bunlar?
Yeter mi cehennem ateşi onlara?
Yetmez ya Resûlallah!
Ben onları Rabbime havale ediyorum.
Tıpkı Senin gibi...
Taif'te taşlandığın gün gibi...
Kâbe'de namaz kılarken mübarek başına saçılan pislikleri,
o gün biricik kızın temizlemişti.
Simdi yok Fatımalar ya Resûlallah...
Sana yapılan çirkinlikleri temizleyecek:
Fatımalar yok...
Hamzalar yok...
Ebû Bekirler yok...
Sessiz kaldı ümmetin.
Sesini duyuramadı...
Ve sana sahip çıkamadı ya Resûlallah.
Ey Sevgili, önceden kız çocuklarını gömerlerdi ya
diri diri toprağa...
Onlar masumdu ve ben onları hatırladıkça ağlıyorum.
Yine gömüyorlar kız çocuklarını diri diri toprağa...
Ve simdi anneler, masum olarak değil; günahkâr olarak
gömüyorlar çocuklarını toprağa.
Anneler Seni anlatmıyorlar çocuklarına.
Rabbimizi anlatmıyorlar.
İslâm'ı anlatmıyorlar...
Kur'an okumayı öğretmiyor çocuklarına anneler...
İçim sızlıyor ya Resûlallah.
Sen varken gözünü kırpmadan canini feda ediyordu dostların:
Anam babam sana feda olsun diyerek gözünü kırpmadan ölüme
koşuyordu yiğitlerin.
Senin uğruna, Rabbimin uğruna ve İslâm'ın uğruna simdi kimse
yasamıyor.
Böyle dedim de hepten ümitsiz olmayayım.
Senin ümmetine yakışmaz ümitsizlik...
Ülkemde olmasa da uzaklarda, Rabbi için, senin uğruna
ölenler var ya Resûlallah!
Garip kaldık ya Resûlallah!
Ne olur ümmetinin hakki için Rabbime yalvar da acısın,
merhamet etsin bize.
O seni geri çevirmez
Biliyorum Yüce Rabbim bizi de geri çevirmez ama;
Bizim istemeye yüzümüz kalmadı.
Çünkü biz hakikatten çok uzak kaldık ya Resûlallah!
Biz hangi cezaları hak etmedik ki...
Moda dediler, kız kardeşlerimize pantolon giydirdiler.
Erkekler henüz etek giymedi ama;
Onlar da kız kardeşlerine özenip saçlarını uzattılar.
Kına kokan eller türlü boyalarla süslendi.
Kadınlarımız evinin hanimi olup, yavrusuna annelik
etmek yerine;
Is, ekmek parası dedi, yuvalar yıkıldı.
En kötüsü başörtümüze de el uzattılar ya Resûlallah
Ve ehemmiyeti kalmadı tesettürün...
Amacım şikâyet değil sana ey Sevgili!
Acım büyük...
Yokluğunun hüznündeyim.
Çare değil hiç bir şey.
Çünkü anlatamıyorum, dinlemiyorlar beni ya Resûlallah!
Onlar Rabbimin de dediği gibi hem kör, hem sağır,
hem de kalpleri katılaşmış...
Yazık oldu bu ümmete.
Sen sahip çık bize.
Şefaatini esirgeme ya Resûlallah.
Yüce Rabbim: "Habibim!" dedi sana.
Senin aşkına yarattı on sekiz bin âlemi...
Sen olmasaydın yaratmazdım dedi.
Âlemlere rahmetsin sen...
Hatem'ül Enbiyasın.
Gönüllerin sultanisin.
Rabbimizin Sevgilisi.
Bize de merhamet dile Rabbimden.
Biz göremedik seni ya Resûlallah!
Yine de tebessüm eden, daima gülen yüzün geliyor aklıma,
Seni hatırladıkça...
Ve doyamıyorum ya Resûlallah!
"Ümmetim!.." "Ümmetim!..." diyen o tatlı sözlerine.
Sen Muhammedü'l Emin'din...
Mü'minler de, müşrikler de, münafıklar da,
Tüm herkes ayni derecede güvenirdi sana.
Sen bu vesileyle almıştın bu güzel ismini:
"Muhammedü'l Emin!"
Güvenilenlerin en güvenlisi.
Oysa bizler ümmetin olarak, hiç güvenemez olduk bir birimize.
İçimizdeki güveni sarstılar.
Bizi bize yalancı çıkardılar.
Aslımızdan, kendi özümüzden uzaklaştırdılar ya Resûlallah!
Neden ki ya Resûlallah!
Tüm bunlar bize reva mi, cefa mi?
Sen edep ve hayâ abidesi idin ey Resûlallah!
Sen kimseye kötü söz söylemezdin.
İncitmezdin seni incitenleri bile.
Kimsenin sözünü kesmezdin, sükût ile dinlerdin.
Sen konusunca rüzgâr bile susardı.
Tüm kâinat seni dinlerdi.

Çok mütevazi bir yaşantın vardı,
Bir hurma yeterdi seni doyurmaya.
Yırtık olmasa da eski bir aban
Üzerine yattığında bedenine izi çıkan eski bir hasırdan
yatağın,
İçimi yaralıyor ya Resûlallah!
Seni bu hâlde gören Hazreti Ömer omuzları sarsıla sarsıla
ağladığında sormuştun:
"Ey Hattab oğlu! Niçin ağlıyorsun?"
Ve demişti ki Hazreti Ömer:
"Ey Allah'ın Resûlü! İranlılar imparatorlarını sarayda
yaşatırken,
Bizanslılar Kayserlerini lüks ve ihtişama boğmuşken,
Sen ki Allah'ın Resûlüsün...
İzin versen de, biz de seni..."
Anlamıştın sana söylemek istediğini.
Hüzünlü bir tebessüm ile:
"İstemez misin ey Ömer, dünya onların olsun,
âhiret de bizim..."
Tüm insanların dostuydun ve severdin herkesi
En çok da çocukları severdin.
Demiştin ki:
"Büyüklerimize hürmet etmeyen,
Küçüklerimize merhamet etmeyen bizden değildir."
Oysa simdi küçükler büyüklerine ne hürmet ediyor ne de saygi
gösteriyor.
Büyükler de küçüklerine sevgi ve merhametten yoksun ya
Resûlallah!
Sen çok cömerttin ya Resûlallah!
Evindeki tek hurmayı misafirine ikram edecek kadar.
Senden bir şey istenildiğinde "Hayır!" demezdin.
"Uhud dağı altın olsa ve benim olsa,
Üç günden fazla elimde tutmaz, hepsini dağıtırdım" dediğin
geliyor aklıma.

Kimsenin ayıbını yüzüne vurmazdın sen ey Sevgili.
Bizler bugün annemize, babamıza, esimize, dostumuza dönüp,
Herkesi suçlar, ayıplar, yadırgar olduk.
Sen hem anasız hem babasız büyüdün.
Yetimliğin acısını onlara özlem duyarak yasadın.
Simdi ise ne anaya saygı kaldı ne de babaya...
Diyorum ya, her bir şey aslından iyice uzaklaştı ya Resûlallah!
Babasız çocuklar dünyaya geliyor.
Anneler çocukları kapı önüne bırakıyor.
Daha da ileri gidip onların katili oluyorlar.
Bir sabah uyandığımda kıyamet kopmuş olacak,
Korkuyorum...
Ne Rabbimin ne de Senin huzuruna çıkmaya yüzümüz var.
Biz çok değiştik ya Resûlallah!
Seni seven senin gibi olmalı: Senin gibi Allah'a kul olmalı.
Ümmetin için gözyaşı döktüğün zamanlar geliyor aklıma,
Oysa biz lâyık olabildik mi simdi sana?

|
|
|
|
|
|